Şükür ve hamd aynı şey mi? Sosyal adaletin ve toplumsal cinsiyetin penceresinden bir bakış
Bazen en basit kavramlar, aslında hayatı nasıl yaşadığımızı ve toplumla nasıl bağ kurduğumuzu derinlemesine açığa çıkarır. “Şükür” ve “hamd” kelimeleri de böyle. Kimi zaman birbirinin yerine kullanılsa da, aslında farklı anlam derinlikleri taşır. Bu yazıda, sadece teolojik bir ayrımı değil; aynı zamanda toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi dinamiklerle iç içe geçmiş bir bakışı paylaşmak istiyorum. Çünkü bu kavramlar, bireysel bir ruh hâlinden öte, toplumların ortak vicdanına da dokunuyor.
Şükür ve hamd: Dilin ve kalbin iki farklı penceresi
Şükür, insana ulaşan nimetlere karşı duyulan içten bir teşekkürdür. Bir kadının çocuğunu büyütürken söylediği “şükür ki sağlıklıyız” ifadesi ya da bir işçinin zor bir günün sonunda “şükür, bugün de rızkımız çıktı” demesi gibi… Hamd ise sadece nimet için değil, her durumda Allah’ı övme ve yüceltmedir. Bu, kadın ya da erkek, hangi durumda olursa olsun insana evrensel bir bakış açısı sunar: Zorlukta da, bollukta da hamd etmek.
Toplumsal cinsiyet perspektifi: Kadınların empati odaklı yaklaşımı
Toplumda kadınların “şükür dili”ni daha sık kullandığını görüyoruz. Çünkü şükür, çoğu zaman gündelik hayatın küçük ayrıntılarını fark etme ve minnettarlığı paylaşma üzerine kuruludur. Kadınlar, aile içindeki rollerinde empatiyi, ilişkileri ve bakım emeğini merkeze aldıkları için, şükür kavramını toplumsal dayanışmanın bir parçası hâline getirebilir. Bir annenin çocuğunu doyurduktan sonra “şükür karnımız doydu” demesi, aslında sadece bireysel bir ifade değil; aynı zamanda paylaşımcı bir kültürün göstergesidir.
Erkeklerin analitik bakışı: Hamd kavramının öne çıkışı
Toplumsal rollerde erkeklerin ise daha çok “hamd” vurgusunu yaptığını görmek mümkün. Hamd, sadece sonuçlara değil, sürece ve bütüne odaklanmayı gerektirir. Erkeklerin sosyal rollerinde çözüm üretme, analitik yaklaşma ve sistemi anlamlandırma eğilimi, hamd kavramını daha geniş bir çerçevede kullanmalarına zemin hazırlar. Örneğin bir baba, iş hayatında yaşadığı zorluklara rağmen “hamdolsun, elimizden geleni yaptık” dediğinde, aslında hayatın tamamını kuşatan bir bakış ortaya koyar.
Çeşitlilik ve sosyal adalet bağlamında şükür ve hamd
Şükür ve hamd arasındaki ayrım, toplumdaki çeşitlilik deneyimlerini anlamak için de önemli. Şükür, çoğu zaman bireysel deneyimi merkeze alır: benim sağlığım, benim ailem, benim ekmeğim… Hamd ise bireysel sınırları aşar ve herkesi kapsayan bir adalet duygusuna uzanır. Hamd, toplumda adaletin sağlanması için mücadele eden bir aktivistin “hamdolsun, sesimiz duyuldu” demesidir. Şükür ise o aktivistin bireysel çabasının karşılığında hissedilen minnettarlığıdır.
Kadın ve erkek deneyimlerinin kesiştiği alanlar
Elbette bu ayrım keskin sınırlarla çizilmiş değildir. Kadınlar da hamd eder, erkekler de şükreder. Ama toplumsal roller, dilin kullanım biçimlerini etkiler. Kadınların şükür dili, topluma şefkat ve dayanışma katar; erkeklerin hamd dili, süreklilik ve bütünlük duygusunu pekiştirir. Birlikte düşünüldüğünde ise bu iki kavram, toplumun ihtiyaç duyduğu empatiyle çözümcülüğü bir arada sunar.
Dinamik bir denge: Şükür ve hamd birlikte
Modern dünyada, bu iki kavram arasındaki dengeyi kurmak bize çok şey öğretebilir. Yalnızca bireysel nimetlere şükretmek, sosyal adaletin eksik kalmasına yol açabilir. Yalnızca hamd etmek de gündelik minnettarlığın fark edilmemesine… O yüzden hem şükür hem hamd, bireysel mutluluğu toplumsal adaletle bağlayan bir köprü işlevi görebilir. Kadınların empatiyle büyüttüğü şükür bilinci, erkeklerin bütünsel hamd yaklaşımıyla birleştiğinde, toplum daha adil, daha kapsayıcı bir yapıya kavuşabilir.
Topluluğa sorular
- Sizce günlük hayatta şükür ve hamd kavramlarını hangi durumlarda ayırt etmek daha anlamlı olur?
- Kendi yaşamınızda daha çok şükür mü, yoksa hamd dili mi ön plana çıkıyor?
- Toplumsal dayanışma için şükür ve hamd arasında nasıl bir denge kurulmalı?
Son söz
“Şükür ve hamd aynı şey mi?” sorusu, sadece kelimelerin anlamını değil; aynı zamanda toplumdaki rollerimizi, adalet arayışımızı ve birbirimizle olan bağımızı düşündürür. Belki de asıl mesele, şükür ve hamdi aynı sofranın iki farklı tadı gibi görmekte: biri küçük mutluluklara minnet, diğeri büyük resme duyulan övgü. Peki, sizin sofranızda hangi tat daha baskın?